NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
312 - (682) وحدثني
أحمد بن سعيد
بن صخر
الدارمي.
حدثنا عبيدالله
بن عبدالمجيد.
حدثنا سلم بن
زرير العطاردي.
قال: سمعت أبا
رجاء
العطاردي عن
عمران بن
حصين. قال:
كنت
مع نبي الله
صلى الله عليه
وسلم في مسير
له. فأدلجنا
ليلتنا. حتى
إذا كان في
وجه الصبح
عرسنا.
فغلبتنا أعيننا
حتى بزغت
الشمس. قال
فكان أول من
استيقظ منا
أبو بكر. وكنا
لا نوقظ نبي
الله صلى الله
عليه وسلم من
منامه إذا نام
حتى يستيقظ.
ثم استيقظ
عمر. فقام عند
نبي الله صلى
الله عليه
وسلم. فجعل
يكبر ويرفع
صوته بالتكبير.
حتى استيقظ
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم. فلما
رفع رأسه ورأى
الشمس قد بزغت
قال "ارتحلوا"
فسار بنا. حتى
إذا ابيضت
الشمس نزل
فصلى بنا
الغداة.
فاعتزل رجل من
القوم لم يصل
معنا. فلما
انصرف قال له
رسول الله
صلى الله عليه
وسلم "يا فلان!
ما منعك أن
تصلي معنا؟"
قال: يا نبي
الله! أصابتني
جنابة. فأمره
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم فتيمم
بالصعيد.
فصلى. ثم عجلني،
في ركب بين
يديه، نطلب
الماء. وقد
عطشنا عطشا
شديدا. فبينما
نحن نسير إذا
نحن بامرأة سادلة
رجليها بين
مزادتين.
فقلنا لها:
أين الماء؟
قالت: أيهاه.
أيهاه. لا ماء
لكم. قلنا: فكم
بين أهلك وبين
الماء؟ قالت:
مسيرة يوم
وليلة. قلنا:
انطلقي إلى
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم. قالت:
وما رسول
الله؟ فلم
نملكها من
أمرها شيئا
حتى انطلقنا
بها.
فاستقبلنا
بها رسول الله
صلى الله عليه
وسلم. فسألها
فأخبرته مثل
الذي أخبرتنا.
وأخبرته أنها
موتمة. لها
صبيان أيتام.
فأمر
بروايتها. فأنيخت.
فمج في
العزلاوين
العلياوين. ثم
بعث براويتها.
فشربنا. ونحن
أربعون رجلا
عطاش. حتى روينا.
وملأنا كل
قربة معنا
وإداوة.
وغسلنا صاحبنا.
غير أنا لم
نسق بعيرا.
وهي تكاد تنضرج
من الماء
(يعني
المزادتين) ثم
قال "هاتوا ما
كان عندكم"
فجمعنا لها من
كسر وتمر. وصر
لها صرة. فقال
لها "اذهبي
فأطعمي هذا
عيالك. واعلمي
أنا لم نرزأ
من مائك" فلما
أتت أهلها
قالت: لقد
لقيت أسحر
البشر. أو إنه
لنبي كما زعم.
كان من أمره
ذيت وذيت. فهدي
الله ذاك الصرم
بتلك المرأة.
فأسلمت
وأسلموا.
[ش
(فأدلجنا)
الإدلاج هو
سير الليل
كله. أما الإدلاج
فمعناه السير
آخر الليل.
هذا هو الأشهر
في اللغة:
وقيل: هما
لغتان بمعنى.
(بزغت الشمس)
البزوغ هو أول
طلوع الشمس.
(سادلة) أي
مرسلة، مدلية.
(مزادتين)
المزادة أكبر
من القربة. والمزادتان
حمل بعير.
سميت مزادة
لأنه
يزاد
فيها من جلد
آخر من غيرها.
(أيهاه أيهاه)
هكذا هو في
الأصول. وهو
بمعنى هيهات
هيهات. ومعناه
البعد عن
المطلوب
واليأس منه.
كما قالت بعده:
لا ماء لكم. أي
ليس لكم ماء
حاضر ولا
قريب. (فلم
نملكها من
أمرها شيئا)
أي لم نخلها وشأنها
حتى تملك
أمرها. (موتمة)
أي ذات أيتام.
توفي زوجها
وترك أولادا
صغارا.
(براويتها)
الراوية عند
العرب هي
الجمل الذي
يحمل الماء.
وأهل العرف قد
يستعملونه في
المزادة،
استعارة. والأصل
البعير. (فمج
في العزلاوين
العلياوين) المج
زرق الماء
بالفم.
والعزلاء:
بالمد، هو
المثعب
الأسفل
للمزادة الذي
يفرغ
منه
الماء. ويطلق
أيضا على فمها
الأعلى. وتثنيتها
عزلاوان.
والجمع
العزالي بكسر
اللام. (وغسلنا
صاحبنا) يعني
الجنب. أي
أعطيناه ما
يغتسل به.
(تنضرج من
الماء) أي
تنشق. وروى
تتضرج، وهو بمعناه.
والأول هو
المشهور. (كسر)
جمع كسرة، وهي
القطعة من
الشيء
المكسور. (وصر
لها صرة) أي شد
ما جمعه لها
في لفافة. (لم
نرزأ) أي لم
ننقص من مائك
شيئا. (ذيت
وذيت) قال أهل
اللغة: هو
بمعنى كيت
وكيت. وكذا
وكذا. (الصرم)
أبيات مجتمعة].
{312}
Bize Ahmed b. Saîd b.
Sahr Ed-Dârimî rivayet etti. (Dediki): Bize Ubeydullah b. Abdilmecîd rivayet
etti. (Dediki): Bize Selm b. Zerîr El-Urâridî rivayet etti. Dediki: Ben Ebu
Raca' El-Utâridî'yi, Imrân b. Husayn'dan naklen rivayet ederken dinledim.
İmrân, şöyle demiş:
«Bir yolculuğunda Nebi
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile beraber idim. Bütün gece yürüdük. Sabah
yaklaşınca biraz mola verdik. Derken tâ güneş doğuncaya kadar uyuya kalmışız.
İçimizden ilk uyanan, Ebu Bekir oldu. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
uyuduğu vakit, kendiliğinden uyanmadıkça, biz kendisini uyandırmazdık. Sonra
Ömer uyandı ve Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in yanında durarak yüksek
sesle tekbîr almaya başladı. Nihayet Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
uyandı. Başını kaldırarak, güneşin doğmuş olduğunu görünce :
«Yola revân olun!» buyurdu.
Ve bizi hareket ettirdi. Güneş, beyazlaşınca, konakladı ve bize sabah namazını
kıldırdı. Bu sırada cemâatdan, bir adam ayrılarak bizimle beraber namaz
kılmadı. Namazdan çıkınca Resulullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ona:
«Yâ Fülan! Bizimle beraber
namaz kılmakdan seni ne men etti?» diye sordu. O zât:
— Yâ Nebîyyallah! Cünub olmuşum, dedi. Bunun
üzerine Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ona (teyemmümü) emretti, o da
toprakla teyemüm ederek namazını kıldı. Sonra Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem) beni yanındaki birkaç kişilik kafileyle beraber acele su aramaya
gönderdi. Adamakıllı susamişdık. Yolda giderken birdenbire, (devesi
üzerinde) ayaklarını iki su tulumu
arasına salarak oturmuş bir kadına rastladık. Ve ona: su nerede? diye sorduk.
Kadın :
— Heyhat!.. Heyhât!.. Size, su yok!., dedi.
— Senin ailen ile suyun arasında ne kadar
mesafe var? dedik.
— Bir gün bir gecelik yol!..» cevâbını verdi.
Biz:
— Yürü bakalım Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem)'in huzuruna!., dedik. Kadın :
— Resulullah, kim
oluyor? dedi. Biz, kadını kendi hâline bırakmıyarak götürdük ve Resulullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in huzuruna çıkardık. Efendimiz, ona sordu. Kadın
bize haber verdiği gibi ona da haber verdi. Kendisinin yetim sahibi olduğunu;
birkaç yetim çocuğu bulunduğunu da söyledi. Derken Resulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) onun devesinin çöktürülmesini emir buyurdu. Hemen deveyi
çökerttiler. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) tulumların üst kısımlarındaki
ağızlarına su püskürdü; sonra kadının devesini kaldırdı. Biz kanıncaya kadar su
içtik. Topumuz, kırk susamış adamdık. Yanımızdaki bütün tulum ve su kaplarını
doldurduk; (cünup olan) arkadaşımızı da yıkadık. Ancak hiç bir deveye su
vermedik. Halbuki onlar (yâni kadının su tulumları) patlayacak derecede su ile
doluydular. Sonra Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ashabına :
«Yanınızda ne varsa
getirin!» buyurdular. Artık kadına kimi (ekmek) parça (sı) kimi kuru hurma
(olmak üzere bir hayli yiyecek) topladık. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem) kadına verlimek üzere bunları, bir bohçaya sardı. Ve ona :
«Haydi git de bunları
çoluğuna çocuğuna yedir! Bilmiş ol kî biz, senin suyundan hiçbir şey
eksiltmedik.» dedi. Kadın ailesi nezdine varınca şunları söylemiş:
— Vallahi ben insanların
en sihirbazına rastladım. Yahut da o zât hakîkaten dediği gibi Nebidir. Şöyle
ve şöyle işler yaptı...»
İşte bu kadın sebebi ile
Allah onun obasına hidâyet vermiş. Hem kadın hem de kabilesi Müslüman
olmuşlardır.
(682) حدثنا
إسحاق بن
إبراهيم
الحنظلي.
أخبرنا النضر
بن شميل.
حدثنا عوف بن
أبي جميلة
الأعرابي عن
أبي رجاء
العطاردي، عن
عمران بن
الحصين؛ قال:
كنا مع
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم في سفر. فسرينا
ليلة. حتى إذا
كان من آخر
الليل، قبيل الصبح،
وقعنا تلك
الوقعة التي
لا وقعة عند
المسافر أحلى
منها. فما
أيقظنا إلا حر
الشمس. وساق
الحديث بنحو
حديث سلم بن
زرير. وزاد
ونقص. وقال في
الحديث: فلما
استيقظ عمر بن
الخطاب ورأى
ما أصاب
الناس. وكان
أجوف جليدا.
فكبر ورفع
صوته
بالتكبير. حتى
استيقظ رسول
الله صلى الله
عليه وسلم،
لشدة صوته،
بالتكبير.
فلما استيقظ
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم شكوا
إليه الذي
أصابهم. فقال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم "لا ضير.
ارتحلوا" واقتص
الحديث.
[ش
(وكان أجوف
جليدا) أي
رفيع الصوت،
يخرج صوته من
جوفه. والجليد
القوي. (لا ضير)
أي لا ضرر
عليكم في هذا
النوم وتأخير
الصلاة به.
والضير والضر
والضرر بمعنى].
{….}
Bize İshâk b. İbrahim
El-Hanzali rivayet etti. (Dediki): Biz. Nadr b. Şümeyl haber verdi. (Dediki) :
Bize Bedevi Avf b. Ebî Cemile Ebu Raca' El-Utâridi'den, o da Imrân b.
Husayn'dan naklen rivayet etti. Imrân şunları söylemiş:
«Biz bir seferde
Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile beraber bulunduk. Bir gece
yürüdük; gecenin sonu gelince tan yerinden az önce öyle bir uykuya daldık ki;
yolcu için ondan daha tatlı uyku olamaz. Bizi ancak güneşin sıcağı
uyandırdı...» Râvî hadîsi Selnı b. Zerîr hadîsi gibi rivayet etmiş (tabiî
biraz) ziyâde ve noksan yapmış. (Meselâ) bu hadîsde râvî:
«Ömer b. Hattâb,
uyandığında cemâatin başına geleni görünce hemen tekbîr aldı. Tekbîr alırken
sesini de yükseltti. Ömer, gür sesli ve celâdetli bir zât idi. Nihayet onun
tekhir sesinin şiddetinden Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) uyandı, o
uyanınca ashâb başlarına geleni kendisine şikâyet ettiler. Resulullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
«Zararı yok. Yola revân
olun!» buyurdular.» diyerek hadîsi hikâye etmişdir.
İzah:
Bu hadîsi Buhârî
«Teyemmüm» ve «Kitâbü'l-Menâkıb» de; Ebu Dâvûd dahî aynı bahisde muhtelif
râvîlerden tahrîc etmişlerdir.
Hadîsin muhtelif rivâyetlerindeki
lâfızları biribirinden farklıdır. Meselâ kitabımızın rivayetinde Hz. Imrân:
«Sonra Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) beni yanındaki kaafile ile
birlikde acele su aramaya gönderdi...» demektedir. Buhârî'nin rivayetinde ise:
«Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) konakladı ve Fulân ile Alî'yi
çağırarak: Gidin su arayın! buyurdu.» demişdir.
Bu seferin, hangi sefer
olduğunu tâyin hususunda ulemâ ihtilâf etmişlerdir. Müslim'de Hayber gazası
olduğu bildirilmektedir. Fakat Ebu Dâvûd 'un rivayet ettiği İbni Mes'ûd
hadîsinde, seferin Hudeybiye vak'asına âid olduğu; Abdürrazzâk'ın rivayet
ettiği Atâ b. Yesâr hadîsinde Tebuk; İmam Mâlik'in «El-Muvatta» da Zeyd b.
Eslem'den mürsel olarak rivayet ettiği bir hadisde, geceleyin Mekke yolunda; yine
Ebu Davud'un bir rivayetinde «Ceyşü'l-Ümerâ» gazasına âid olduğu
bildirilmektedir. Bu sebeple kıssanın birkaç defa vâki olduğunu söyliyenler
bulunmuşdur.
Burada uykudan ilk
uyanan zâtın Hz. Ebu Bekir olduğu, sonra Ömer (Radiyallahû anh)'ın uyandığı
bildiriliyor. Başka rivayetlerde bunların dört kişi olduğu. Hz. Ebu Raca'nin
bunları isimleri ile saydığı fakat râvî Avf b. Cemile'nin adlarını unuttuğu
bildiriliyor. Ulemâdan bâzıları ikinci ve üçüncü olarak uyananı ihtimâl İle
tâyin etmişler ve; «ikinci olarak uyanan Imrân b. Husayn (Radiyallahû anh)
üçüncü de onunla birlikde su aramaya gönderilen Zû Mahber olsa gerekdir.»
demişlerdir.
Ebu Bekir
îbni'l-Arabî'ye göre Resûlullak (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in seferde
uyuması üç defa vukûu bulmuşdur. Bunların birinde Ebu Bekir, ile Ömer
(Radiyallahu anhûma) bulunmamışlardır. İkincisinde her ikisi beraber bulunmuş;
üçüncüsünde yalnız Ebu Bekir bulunmuşdur.
Ulemânın beyânina göre
ashâb-ı kirâm'ın, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'i uyandırmakdan
çekinmeleri, uyurken, kendisine Vahy gelmesi ihtimâline mebnîdir. Bu gün
herhangi bir müslüman namazın vaktini geçirmek derecede uyuyup kalsa,
uyandırılır.
Burada bir takım
suâller hatıra gelebilir. Şöyle ki:
1- Küffâr'm
memleketlerini istilâ etmekle kadınlarını câriye olarak almak mubahdır. Hâl
böyle olunca burada sözü geçen sucu kadın müslümanların istilâsına uğramakla
câriye olmaz mı? Niçin serbest bırakılmış ve niçin kendisine yiyecek
verilmişdir?
Cevap : Kadın, kalbi
islâma yatışsın diye serbest bırakılmış ve gerçekden bir müddet sonra
müslümanlığı kabul ettiği gibi bütün kabilenin müslümanlığı kabul etmesine de
sebep olmuşdur. Mamafih bu kadın evvelce kendisine yahut kabilesine emniyet
hakkı tanınan bir kimse de olabilir.
2- Bu takdirde
müslümanlar onun malında nasıl tasarruf yapabilmişlerdir?
Cevap: Yâ küfrüne
bakarak yahut da ihtiyaçdan dolayı onun malında tasarrufda bulunmuşlardır.
Çünkü zaruretler yasak olan şeyleri mubah kılar.